İngilizce biliyorum ama konuşamıyorum. Eğer bu cümle sizi anlatıyorsa bize 3 dakika ayırın. İngilizce bilmek demek İngilizce konuşabileceğimiz anlamına gelmiyor. İngilizce bilmek ve İngilizce konuşabilmek birbirinden çok farklı iki oluşum. Maalesef günümüzde eğitimler gramer ağırlıklı olup konuşmayı ikinci plana atıyor. Sebeplerinden biri sınıf mevcudu. Sınıf mevcutları 8-15 kişi aralığında oluşturulduğu için kişi başına 3 dakikadan daha fazla düşmüyor.
Bu hayata gözlerimizi açtığımızda kelimeleri duyarak, taklit ederek ve sonunda en doğru halleriyle kullanarak öğrendik ve hayatımıza entegre ettik. Belki çoğumuz hala Türkçe gramerine aşina değiliz, çünkü kullanmaya ihtiyaç duymadık.
İngilizce öğrenirken gramerle konuya başlamak bizi belki de hep soğuttu ve yapamayacağımızı düşündürttü. Bugüne kadar verdiğiniz emek, zaman, para sizi bunalttı ve cesaretinizi kaybettiniz. En önemlisi de zaman daha da kıymetli bir hal aldı ve kısa sürede konuşmayı başarıp artık bu defteri kapatmak istiyorsunuz. Cesaretinizi topladığınız anda bir saniye durup yine aynı durumla karşılaşırsam ne yaparım diye düşünüyorsunuz. Sizi anlıyorum. Bile bile lades demekten yoruldunuz ve artık sonuç istiyorsunuz. O halde aşağıda yazanları uygulamaya başlayın.
Kendinizi iyi hissedeceğiniz bir ortam ve çekinmeden iletişim kurabileceğiniz bir eğitmen edinin.
Sizi dersi dinlemeye değil konuşturmaya yönelten bir eğitim metodunu tercih edin.
Eğitimlerin haricinde kendinizi İngilizce ye maruz bırakın. Basit kitaplar altyazılı diziler, filmler.
Tekrar yapın. Eğer konuşabilecek kimse yoksa aynayı alın karşınıza ve kulak dolgunluğunuzu arttırın.
Ve unutmayın ki siz istediğiniz sürece hiçbir şey için geç değildir. Kendinize inanın.
İngilizce ders dinleyerek değil, konuşarak öğrenilir.
